MAKALELER
Öz
XIX. yüzyılın en etkili siyasal düşünürlerinden biri olan Alexis de Tocqueville’in çalışmaları günümüzde de okunmakta ve yazarın güncelliği devam etmektedir. Bu çalışmada, son yıllarda siyaset felsefesi ve siyaset sosyolojisi alanında Tocqueville’in gündeme getirdiği sorunsalları değerlendiren başlıca yazarlar kısaca irdelenecektir. Raymond Boudon, Raymond Aron, Claude Lefort, Pierre Manent, Richard Sennett ve Jon Elster gibi yazarlar dikkat çekici analizleriyle demokrasiyi bir sorunsal olarak ele almış olan Tocqueville’i yeniden değerlendirme imkanı sunuyorlar. Bu bağlamda Tocqueville’e göre demokrasi, potansiyel olarak ikili bir nitelik arz ediyor; bir özgürlük ve eşitlik rejimi olabileceği gibi, bir baskı rejimine de dönüşebiliyor, hatta bu iki uç eşzamanlı olarak birlikte de var olabiliyor. Demokrasinin farklı düzeylerde yaşadığı sorunların panzehiri ya da çözümü, Tocqueville’e göre tek bir noktada düğümlenmekte: her şeye rağmen hem birey hem de grup olarak özgürlüğü hayata geçirmek. Dolayısıyla modern siyaset biliminde ‘siyasal katılım’ kavramı çerçevesinde ele alınan yönetenleri ya da yönetenlerin kararlarını etkilemeye yönelik tüm süreçler bu bağlamda yeniden önem kazanıyor. Bu çalışma ise, yazarın özgün değerini güncel yorumlar bağlamında yeniden tartışmaya açmayı hedefliyor.
Anahtar Kelimeler: Alexis de Tocqueville, demokrasi, baskı rejimi, eşitlik, özgürlük.
Öz
Toplum içerisinde oluşan örgütlenmelerle demokratik yapı arasındaki ilişki modern toplumun en temel konularından birisidir. Bireyler arasındaki sosyal ilişkilerin kendini yeniden üretme sorunu ve dayanışma dinamiklerinin geleceği de sosyal bilimleri meşgul eden en önemli konulardandır. Alexis de Tocqueville Amerika’da Demokrasi isimli kitabında her iki sorunu da birbirine bağlı olarak özgürlük ve sivil toplum örgütlenmeleri bağlamında ele almaktadır. Makalede, bir yandan toplum içerisinde gelişen örgütlenme dinamiklerinin demokratik yapının işleyişi üzerine etkileri incelenirken, diğer yandan da oluşan bu birlikteliklerin (dernekleşme), modernleşmeyle birlikte gücünü kaybederek ‘zayıflayan’ bireyler arasındaki bağları kuvvetlendirmede oynadığı rol ele alınmaktadır. Ayrıca, sivil toplum örgütlenmelerinin, çoğunluğun veya çoğunluk adına hareket ettiğini düşünenlerin tiranlığa kayma eğilimlerini dengelemede veya geriletmede üstlendiği misyon da makalede ele alınmaktadır. Günümüzdeki dernekleşme süreçleri de dikkate alınarak, Tocqueville’in neredeyse iki yüzyıl önce yaptığı değerlendirmelerle bugünkü olgular arasında bir bağ kurulmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Dernek, sivil toplum, demokrasi, katılım, tiranlık.
Öz
Alexis de Tocqueville’e göre eşitlik ilkesi Amerikan demokrasisinin temel karakteridir, bu yüzden de ABD eşitlikçi modern toplumu ve demokratik siyasal sistemi ortaya çıkaran ilk ülkedir. Düşünür eşitliğin özgürlükler açısından yaratabileceği sonuçları tartışırken özgürlüklerin korunabilmesi ve özgürlüklere tehdit oluşturabilecek ‘keyfi yönetim’in önlenmesi için, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı ve devlet otoritesinin sınırlanması gibi ilkelerin de hayata geçirilmesinin gerekliliğini savunmuştur. Hem yurttaşların özgür karar alabilme ve özgürce eyleyebilme alışkanlığı kazanma deneyimine yönelik ilgisi hem de iktidarın sınırlanması açısından kurumların varlığı ve kullanımına yaptığı derin vurgunun Alexis de Tocqueville düşüncesindeki kesişim kümesi sivil toplumdur. Düşünür devlet mekanizmasının eşitlik ve özgürlük ilkelerini gözetmesini yeterli bulmamakta, devlet-sivil toplum arasında kapanmaz bir boşluk oluşmasını önemsemekte, sivil toplumun özerkliğinin sürekliliğini demokratik siyasetin olmazsa olmaz öğesi olarak değerlendirmektedir. Bu değerlendirmesinde ön plana çıkan iki vazgeçilmez husus vardır: örgütlenme özgürlüğü ile basın özgürlüğü. Çalışmada Tocqueville’in Avrupa ile Amerika’yı basın özgürlüğü bağlamında karşılaştırmalı değerlendirmesinden çıkarsadığı sonuçlar belirlenecek, ardından bu değerlendirme Karl Marx’ın iki farklı dönemde geliştirdiği gazetecilik deneyimi bağlamında yorumlanacaktır. Bu yorumlama çabasında basın özgürlüğüyle sansür arasındaki gerilim eleştirel-analitik bir düzlemde çözümlenecektir.
Anahtar Kelimeler: Eşitlik, basın özgürlüğü, sansür, gazetecilik, siyasal yaşam, sivil toplum, demokrasi.
Öz
Tarihçiliğe siyaset felsefesi ve sosyolojisi açısından bakabilen modern metinler arasında kuşkusuz Alexis de Tocqueville’in Eski Rejim ve Devrim adlı eseri önemli bir yere sahiptir. Söz konusu eser, Fransız Devrimi üzerine geliştirilen tezler arasında eleştirel bir duruş sergiler. Devrim üzerine Marksist veya muhafazakâr yorumlar birbirleriyle çatışırlarken Tocqueville daha uzun soluklu ve daha serinkanlı bir çalışma ortaya koyar. Maalesef iddialarının görece liberal bir devrim yorumu olarak sosyal bilimler ve kamuoyu açısından popülerlik kazanması sonraki yüzyıla kalacaktır. Genel olarak, Tocqueville, devrim öncesi ile devrim sonrası arasında sert bir kopuş yerine süreklilikler olduğunu iddia etmektedir. Bu makale boyunca, devrim bağlamında süreklilik tezinin nedenleri ve sonuçları ele alınacaktır. Sonraki aşamada, Tocqueville’in devrim ve öncesini yorumlarken kullandığı merkezileşme ve idari yapı gibi temel kavramlar yerine arka planda kalan bazı istisnai kavramlar üzerinden Tocqueville değerlendirilecektir. Dediğim dedikçilik (despotisme des facilités singulières), psikocoğrafya ve aydın açısından Tocqueville’in devrim üzerine düşünceleri tekrar yorumlanacaktır. Sonuç olarak, Fransız düşünürün izlerini sadece tarih yazımında değil sitüasyonizm gibi çeşitli felsefi akımlarda görmek mümkün olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Fransız Devrimi, despotizm, dediğim dedikçilik, psikocoğrafya, dérive, détournement.
Öz
“On dokuzuncu yüzyılın en büyük politik düşünürü” Alexis de Tocqueville Leo Strauss’un Machiavelli, Hobbes, Locke, Rousseau gibi ana akım modern politik filozoflar kanonunun bir parçası olmamış ve basılı eserlerinde kendisine yer vermemiştir. Ancak, her ne kadar Strauss Tocqueville hakkında hiçbir şey yayınlamamış olsa da, öğrencileri ve takipçileri yoluyla alternatif bir okuma sunan yorumlayıcı bir kamp şekillendirecek ölçüde etkili olmuştur. Bu yazı, Strauss’un 1954 yılında Chicago Üniversite’sinde Doğal Hak üzerine verdiği uzun derslerine odaklanarak ve “Straussçu zihin yapısı” sergilediği düşünülen kimi Straussçulara referansla Strauss’un Tocqueville yorumunu ortaya çıkarmayı amaçlıyor. Bu makale, Strauss’un gözlemlerinin “genişlik ve derinlik açısından” kıyas kabul etmez ölçüde olağanüstü olduğunu söylediği Tocqueville’i iki düzeyde ele aldığını öne sürmektedir. Buna göre, bir politik filozof olarak Tocqueville, kapsamlı bir politik analiz çerçevesinde demokrasinin normatif temelini tartışmaya açan klasik felsefenin son figürlerinden biridir. Bir sosyolog olarak Tocqueville ise toplumsal koşulları hareket noktası kabul ederek Amerika’da demokrasiden söz ettiği, muhafazakar demokrat bir kılığa soktuğu tarihi ve tarihsel ilerlemeyi tek gerçek kriter olarak gördüğü ölçüde Machiavelli ile başlayan modern politik felsefenin bir modifikasyonunu sunmuştur. Bu minvalde, bu yazı Strauss’un Tocqueville’de dinin ikili bir işlevle karakterize olduğunu düşündüğünü göstermeyi amaçlıyor: demokrasi çağının bireyciliğinemaddeciliğine karşı koymak ve doğru anlaşılmış kişisel çıkarın en yüksek ifadesi olan vatanseverlik/yurtseverlik temelinde kamusal ahlaka hizmet etmek. Strauss, Tocqueville’in dine yönelik teorik–felsefi argümanını politik argümanın parçası olarak ortaya çıktığı ve dini demokrasiyi güçlendirecek manevi bir araç, sosyal bir mit statüsüne indirgediği için güçsüz bulur. Bununla birlikte, bu yazı Tocquevillle’in demokrasi sorununa sosyolojik–pratik çözümü konusunda Strauss’un son sözünün “bundan daha uygun (adequate) bir çözüm bilmiyorum” olduğunu öne sürmektedir.
Anahtar Kelimeler: Din, sekülarizm, takdiri ilahi, muhafazakar demokrasi, Burke, Paine.
Öz
Bu makalede Alexis de Tocqueville’in Soğuk Savaş kanonu içerisinde okunmasından farklı bir yol izlenmektedir. Kanon-dışı okuma stratejilerinin başında Rousseaucu sorunsallarla Amerika’da Demokrasi metninin yazarını birlikte düşünme girişimi gelmektedir. Bu bağlamda Tocqueville’in politik özgürlükle eşitlik arasında kurmuş olduğu ilgiler değerlendirilmektedir. Eşitlik fenomeniyle politik özgürlük kurumları arasındaki gerilimli ilişki, imkanlar sunduğu kadar tehdit edici özellikler de taşımaktadır. Toplumun her tür kolektivite eğilimini parçalayan atomizasyonu, çoğunluğun despotik eğilimleri demokrasiyi politik özgürlük açısından güvensiz kılmaktadır. Demokrasiyi, politik özgürlük lehinde geliştirmek bir cumhuriyetin temel görevleri arasındadır. Demokratik fenomen, Tocqueville açısından, tarihsel akışta karşı koyulamaz bir şekilde belirmektedir. Eski toplumun politik biçimleri ve toplumsal değerlerinin korunması mümkün değildir. Ancak esas mesele yeni tarihsel ve toplumsal süreçte politik biçimlerin politik özgürlükle nasıl buluşacağıdır. Tocqueville’in soruları, neoliberal çağda güncellendiğinde, tüketici figürünün, yurttaş figürünü de insanı da bütünüyle soğurduğu bir süreçten söz açılabilir. Politik özgürlüğün ve gündelik yaşamda özgürlüğün, ticaretin “uygarlaştırıcı” etkisiyle genişlemediği bu neoliberal süreçte, politika kamusal bir etkinlik olarak icra edilmemektedir. Hoşnut tüketicilerle yeni sağın hınçlı kitleleri arasında politik düzlemde oluşan ortaklıklar, yeni patolojilere işaret etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Tocqueville, politik felsefe, politik özgürlük, eşitlik, demokratik fenomen.
Öz
Bu makale Hannah Arendt’in Devrim Üzerine adlı eserinde çerçevesini çizdiği “demokratik devrim” fikrinin Tocquevilleci izleklerini tartışmayı hedefliyor. Bu bağlamda incelememiz temel olarak Arendt’in Devrim Üzerine’de inşa ettiği “demokratik devrim” fikrini on bir alt başlık/tez etrafında ele alırken, Arendt’in en kapsamlı Tocqueville yorumunu da açığa çıkarmayı amaçlamaktadır. Soruşturmamız boyunca Arendt’in Tocqueville okuması, Devrim Üzerine’de önerilen cumhuriyetçi kanonun karşıt iki cephesinin düşünür ve aktörlerini odağına alarak yorumlanacaktır. Bu cephelerden ilkini Fransız Devrimi ve onu sosyolojik düzeyde takip eden Ekim Devrimi merkezli Rousseau-Robespierre-Hegel-Marx-Lenin kümelenmesi, ikincisini ise Amerikan Devrimi merkezli Montesquieu-Jefferson-Adams-HamiltonMadison kümelenmesi oluşturuyor. Devrim Üzerine eserinin eleştirelhermeneutik yapı-sökümü, kitaba nüfuz eden Tocquevilleci politik tavrı somutlaştırmak ve Arendt’in Tocqueville’in politika felsefesi ekseninde önerdiği yinelemeleri anlamlandırmak açısından ufuk açıcı bir ufuk sunabilir. Sonuç olarak, Devrim Üzerine’de Arendt’in ayrıntılarıyla incelediği ve 21. yüzyılın ilk çeyreği tamamlanırken neredeyse tamamıyla unutulmuş kayıp bir hazine olarak “demokratik devrim” fikrini hatırlatmak hem cumhuriyetçi kanonlar arasındaki mücadeleyi bir kez daha düşünmeyi hem de Tocqueville’in politika felsefesini cumhuriyetçi düşünce geleneği bağlamında konumlandırmayı mümkün kılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Arendt, demokratik devrim, şiddet, cumhuriyetçilik, Tocqueville, eşitlik, özgürlük, özgürleşme, tiranlık, politika.
Öz
Alexis de Tocqueville’in siyaset felsefesinin düşünsel arka plan restorasyon liberalizmi ve korku liberalizmi koşullarında şekillenmiştir. Eşitliğin kaçınılmaz olduğuna dair argüman restorasyon liberallerinden kalan mirasın en önemli kısmını oluşturur. 19. yüzyıldaki hakim liberal okumaya karşılık gelen korku liberalizmi ise özgürlükleri korumak için demokrasiyi sınırlamak gerektiğini düşünmüştür. Tocqueville felsefesinin en temel iddiası eşitlik (demokrasi) ile özgürlük (aristokrasinin) birbirinin alternatifi olan kavramsal içerikleri karşıladığı yönündedir. Eşitliğin yarattığı siyasal yabancılaşmanın en genel adı çoğunluğun tiranlığıdır. Demokrasilerde özgürlüğün olabilmesi tiranlığın sınırlanmasına bağlıdır. Tocqueville monarşideki kral ile demokrasideki halkın birbirine benzediğini iddia eder. Halk da kral gibi keyfi ve mutlak bir iktidar kaynağıdır. Bu benzerliğe atıfla krala karşı özgürlükleri koruma adına ileri sürülen argümanlar halka karşı da geçerlidir. Çoğunluğun tiranlığına karşı ilk önemli tedbir sivil toplumla ilgilidir. Sivil toplum devlet şiddetinin alternatifi ve özgürlüğün gerçek teminatıdır. Bu argümanda belli düzeyde bir haklılık payı olmakla beraber liberal toplumlarda özgürlüğü daha çok özel alanla ilişkilendiren hakim örgütlenme biçimi tartışmaya eklenmemiştir. Ayrıca tiranlık çoğunluğun birey üzerindeki baskısıdır. Bireylerin baskı koşullarına karşı sivil örgütlere nasıl yönelecekleri meselesi Tocqueville düşüncesinde açık değildir. Düşünür siyasi ve idari merkeziyetçilikleri birbirinden ayırt ederek idari anlamda adem-i merkeziyetçi bir yönetim önerir. Ona göre siyasi merkeziyetçiliğin yerelde halledilebilecek işleri bile üstüne alması demokrasi için tehdittir. Tocqueville felsefesine yönetilen en önemli eleştiriler eşitlik ve kapitalizm başlıklarında somut bir içeriğe bürünür. Eşitlik mücadelesi tamamlanmış bir süreç değildir. Eşitlik ideali kitleleri özgürlük yolunda motive eder ve demokrasiyi derinleştirir. Ayrıca Tocqueville’in yaptığı üzere siyasal yabancılaşmayı kapitalizminden bağımsız bir şekilde ele almak ortaya konulan analizin inandırıcılığı azaltmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Tocqueville, çoğunluk, eşitlik, özgürlük, demokrasi, aristokrasi.
Öz
Bu makalede Tocqueville’in alışkanlıkları ne anlamda ve nasıl kullandığı incelenmektedir. Alışkanlık üzerine felsefi sorgulamalar Aristoteles’ten başlar ve günümüze kadar gelir. Aristoteles’in öncüsü olduğu gelenek alışkanlıkları erdemlerin kazanılmasında bir yöntem olarak görüp ona olumlu bir anlam yüklerken, Kantçı ve kartezyen düşünce geleneği alışkanlıkları akli etkinlikten yoksun bir tekrarlama hastalığı olarak ele alıp ona olumsuz bir anlam yükler. Felsefenin yanı sıra psikoloji ve sosyoloji gibi farklı disiplinlerde de alışkanlıklara farklı anlamlar yüklenir. Farklı disiplinlerin ve düşünürlerin kavrama yaklaşımlarındaki ortak özellik ise alışkanlıkların açıklayıcı gücünden faydalanmaktır. Tocqueville de alışkanlıkların açıklayıcı gücünden faydalanır fakat o alışkanlıkların ontolojik yapısı ve bireysel etkisi üzerinde durmaz. Onun vurgusu alışkanlıkların insan eylemlerindeki pratik etkilerinin siyasal bağlamı oluşturan toplumsal durumla ilişkisidir. Toplumsal durumun temelinde pratik eylemleri açıklayan alışkanlıklar vardır. Alışkanlıkların eylemlerin belirlenmesindeki önemi, onun demokrasi olarak adlandırdığı yeni çağın şekillenmesinde açığa çıkar. Alışkanlıklar Amerika’da demokrasinin sürdürülmesinde en önemli sebeptir. Dini alışkanlıklar ve örgütlenme, siyasi katılım gibi yöntemlerle somutlaşan özgürlük alışkanlığı demokrasinin ortaya çıkmasında ve sürdürülmesinde etkili olan alışkanlıklardır. Fakat demokrasi ve demokratik kurumlar dikkatsizlik alışkanlığı, kamusal meselelere katılımda isteksizlik, aşırı bireyselleşme gibi alışkanlıklara da sebep olabilir. Dolayısıyla alışkanlıklar, toplumsal durumun, değişimin ve dönüşümün temelinde olumlu ya da olumsuz her durumda etkilidir. Bu bağlamda yeni toplumsal durumda yani demokrasilerde dikkat edilmesi gereken şey, aydınlanmış kişisel çıkarı toplumun genel çıkarlarıyla uyumlu hale getirecek alışkanlıkların üzerinde durulması olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Alışkanlık, adet, toplumsal durum, demokrasi, Tocqueville.
Öz
Bu çalışma, Alexis de Tocqueville’in, demokrasinin içinde barındırdığı bireycilik, despotizm, çoğunluğun tiranlığı gibi sorunlar hakkındaki düşüncelerini ele alarak, demokratik katılıma dayanan yurttaş eğitimi anlayışına ve yurttaşlık bilincinin geliştirilmesinde demokratik kurumların rolüne ilişkin görüşlerine dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. Tocqueville’e göre, modern dünyanın temel gerçeği, demokrasinin karşı konulamaz zaferidir. Demokrasinin yönlendirici ilkesi ise özgürlükten ziyade, koşullarda eşitliktir. Demokratik toplumlarda eşitliğe tutkuyla bağlanan insanlar, eşitliği özgürlüğe tercih ederler. Ancak Tocqueville’in düşüncesinde eşitlik hem hayranlık uyandıran hem de temkinli olmayı gerektiren bir ilkedir. İnsanlar arasındaki hiyerarşik ayrımları ortadan kaldırarak bireylere bağımsızlık, özerklik sağlayan eşitlik, herkesin yaşamını özgür iradesiyle belirlemesine olanak tanır. Fakat eşitlik, ciddi tehlikeler de doğurabilir. Koşullarda eşitlik, sosyal bağların zayıflamasına, insanların yalnızlaşmasına, kamusal işlere kayıtsız kalmalarına ve bencilliğe yaklaşan bireyciliğe neden olurken, despotizme ve çoğunluğun tiranlığına da zemin hazırlar. Tocqueville’e göre, demokratik toplumlarda ortaya çıkan bu türden sorunların ve antidemokratik eğilimlerin üstesinden gelmek, dostluğu, dayanışmayı teşvik etmek, en önemlisi de özgürlüğü güvence altına alarak insan onurunu korumak için yurttaşları eğitmek, onlara demokrasiyi öğretmek gerekmektedir. Bu da ancak yurttaşların, demokratik süreçlere aktif bir şekilde katılmalarını, demokrasiyi deneyimlemelerini, özgürlüğü yaşayarak öğrenmelerini sağlamakla mümkündür. Özgürlüğü, demokrasinin despotizme dönüşmesini engelleyerek varlığını koruyan yegâne ilke olarak gören Tocqueville için demokratik katılım, insanların düşünce, davranış ve alışkanlıklarını şekillendiren, sorumluluk, özgürlük bilinci aşılayan bir eğitim sürecidir. Demokratik deneyimin pedagojik gücüne dikkat çeken Tocqueville’e göre, yerel yönetimler, sivil ve siyasi örgütler, basın kuruluşları gibi demokratik katılımı mümkün kılan kurumlar, yurttaşların hak ve görevlerini öğrenmelerini, kamusal konulara duyarlılık kazanmalarını, özgürlük pratiği geliştirmelerini sağlayan adeta birer okul niteliği taşımaktadır.
Anahtar Kelimeler: Demokrasi, eşitlik, özgürlük, bireycilik, demokratik despotizm, çoğunluğun tiranlığı, yurttaş eğitimi, demokratik kurumlar.
Öz
Sosyal bilimler 19. yüzyılın sömürgecilik çağında coğrafi ayrım temelinde yapılanmıştır. Bu makale, Fransız düşünür Alexis de Tocqueville’in metinlerinde Batı ile Batı-dışı arasındaki ayrımın nasıl inşa edildiğini, kolonyalizmin ve emperyalizmin bu farklılaşmaya nasıl yol açtığını incelemektedir. Tocqueville’in aynı dönem içerisinde Amerika ve Cezayir üzerine yazdığı yazılar, araştırma nesnesine göre değişen bilimsel, yöntemsel ve entelektüel farklılaşmayı gösterir. Amerika’yı Avrupa ile karşılaştırarak inceleyen Tocqueville, Amerika’da Demokrasi adlı eserinde karşılaştırmalı tarihsel yöntem ve bölge araştırmaları temelinde yeni siyaset biliminin müjdesini verir. Bu çalışması onun pek çok alanda öncü olarak değerlendirilmesine sebep olmuştur. Öte yandan Cezayir üzerine yazılarını, seyahat notlarını ve hazırladığı raporları incelediğimizde karşımıza şarkiyatçılığın birikiminden faydalanan uzman siyasetçi olarak Tocqueville çıkar. Amerika ve Cezayir üzerine metinlerini birlikte düşünmek, Tocqueville’i ve dönemin düşüncesini daha iyi anlamamıza yol açar. İlgili dönemde Fransa’nın demokrasi ve ulus inşasına ilişkin ülke içi sorunlarını emperyalizm ve kolonyalizm yoluyla ihraç ederek çözebileceğine yönelik liberal çevrelerde güçlü bir inanç söz konusudur. Tocqueville’in düşünceleri açısından bakıldığında, Amerika üzerine çalışmasında modern bireycilik ve materyalizmin despotizme yol açacağı endişesi ile Cezayir’de sömürge yönetimi kurmak için uygulanan şiddete destek vermesi arasında bir ilişki olduğu söylenebilir. Bu açıdan iki metin hem birbirini tamamlar hem de arasındaki farklılaşma Tocqueville düşüncesinde kolonyal farkı açığa çıkarır.
Anahtar Kelimeler: Alexis de Tocqueville, Amerika, Cezayir, Amerikan istisnacılığı, kolonyal fark, sosyal bilimler, şarkiyatçılık, kolonyalizm, bölge araştırmaları, karşılaştırmalı tarihsel yöntem.
Öz
Bu çalışma Alex de Tocqueville’in Cezayir meselesi hakkında ortaya koyduğu görüşleri ve bu görüşlerdeki tarihsel değişimi değerlendirme amacını taşımaktadır. Çalışmada, Tocqueville’in Cezayir konusundaki güvenlikçi ve otoriter kaygılar taşıyan yazılarının değerlendirilmesinin onun, çerçevesi Amerika’da Demokrasi’de çizilen liberal tavrının sınırlarının anlaşılması açısından da hayati nitelikte olduğu düşünülmektedir. Çalışmanın kapsamı Tocqueville’in özellikle 1831-1847 tarihleri arasında genelde sömürgecilik, özelde ise Cezayir konusundaki yazılarıyla sınırlı tutulmuştur. Tocqueville’in, Cezayir’in koloni haline getirilmesi süreci hakkındaki görüş ve önerileri, betimleyici, mukayeseli ve özellikle eleştirel bir yöntem yoluyla ele alınmıştır. Tocqueville her ne kadar 1837’de Cezayir’i henüz görmeden önce kaleme aldığı mektuplarında Avrupalı yerleşimciler ile yerli halk arasında bir entegrasyonun sağlanabileceğine inanmış olsa da; ilk Cezayir seyahati sonrası onun bu romantik tavrının Makyavelist ve pragmatist bir yaklaşımla yer değiştirdiği ileri sürülmektedir. Bu dönemdeki yazılarında Tocqueville’in medeni bir var oluş ve kültürel seviyeye sahip olduğuna itibar etmediği Cezayir gibi Avrupa dışı bir toplumun insan hak ve özgürlüklerini öncelik konusu olmaktan çıkarabildiği gözlemlenmektedir. Bu çalışma bir yandan Tocqueville’in liberal özgürlük kavramının tarihsel kazanımlarına sunduğu katkıları göz ardı etmeksizin; onun sömürgecilik hareketlerini değerlendiriş biçimi söz konusu olduğunda ise gerektiğinde moral değerleri bir tarafa bırakabildiği ve Fransa’nın uluslararası çıkarlarının sadık bir savunucusu haline gelebildiğini gösterme amacını taşımaktadır.
Anahtar Kelimeler: Tocqueville, Cezayir, sömürgecilik, Makyavelizm, Fransız egemenliği.
Öz
Son dönemde yükselişe geçen sol ve sağ popülist rejimler ve liberal olmayan demokrasiler şeklinde tasvir edilen yönetimlerin sayısındaki artış demokrasi kuramının yeniden gözden geçirilmesi zorunluluğunu beraberinde getirdi. Alexis de Tocqueville (1805-1859) demokrasi kuramı deyince ilk akla gelen düşünürlerden biridir. Bu nedenle, bu çalışmanın amacı demokrasinin karşılaştığı meydan okumaları anlayabilmek için Tocqueville’in demokrasinin doğasına dair görüşlerinin irdelenmesidir. Araştırma sorusu Tocqueville’in demokrasi kavramsallaştırmasının bugünün tartışmaları açısından hangi ölçüde anlamlı bir referans noktası teşkil edebileceğidir. Tocqueville’in Amerika’da Demokrasi kitabı feodal bir geçmişin mirasını yüklenmek zorunda kalmayan Amerikan Demokrasi modelini güçlü kılan eğilimler ve onu zayıflatan karşı-eğilimleri Avrupa ile karşılaştırmalı bir perspektiften ve ampirik bir titizlikle ortaya koyar. Demokrasi, eşitlik ve halk egemenliği ilkesi doğrultusunda özellikle alt sınıfların yönetime katılmasını sağlar ve böylece “en çok sayıda kişinin mutluluğu” güvence altına alınmış olur. Bu bakımdan demokrasi her tür siyasal yönetim için zorunlu olan meşruiyeti ve rızayı toplumsal çoğunluğa dayalı olarak sağlar. Bu da yönetime belirli bir istikrar ve öngörülebilirlik kazandırır. Ne ki, demokrasi aynı zamanda bünyesinde çok ciddi riskler barındırır. Aristokratik toplum iktidarın farklı sınıflar tarafından parsellendiği çok parçalı ve hiyerarşik bir yapı arz etmekteydi. Oysa demokrasi eşitlik ilkesi gereğince tüm sınıfsal farklılıkları törpüledi ve imtiyazlı toplumsal katmanları ortadan kaldırdı. Böyle olunca da merkezi iktidarın önünde hiçbir sınırlayıcı toplumsal güç kalmadı. Siyasal manzara merkezileşmiş iktidar ve onun karşısında atomize hale gelerek güçsüzleşen bir bireyler yığını biçimini aldı. Tek başlarına siyaseten cılız hale gelen yığınlar verdikleri oylarla önünde hiçbir bariyerin bulunmadığı bir çoğunluk iktidarı oluşturdular. Böylece, demokratik toplum kendi gücünün ağırlığı altında ezilebilecek bir hale geldi.
Anahtar Kelimeler: Alexis de Tocqueville, demokrasi kuramı, halk egemenliği, çoğunluğun tiranlığı, siyasi düşünce.
Öz
Bu çalışma, Alexis de Tocqueville’in Amerika’da Demokrasi eseri üzerinden demokrasi ve eğitim anlayışını analiz etmektedir. Tocqueville, demokrasinin sadece bir yönetim şekli olmadığını, aynı zamanda toplumsal değerleri ve kültürel normları şekillendiren bir yaşam biçimi olduğunu vurgular. Ona göre eğitim, demokratik bir toplumun sürdürülebilirliği ve gelişimi için hayati bir rol oynar, bireylere demokratik değerleri aşılar, yurttaşlık bilincini geliştirir ve toplumsal katılımı teşvik eder. Tocqueville’in gözlemlerine göre demokratik toplumlarda eğitim; pratik ve faydacı bilgiye odaklanırken soyut ve teorik bilgiye daha az önem verir. Bu durum, derin düşünme ve yaratıcılığı köreltebilir. Ayrıca demokrasinin ‘çoğunluğun tiranlığı’ ve bireycilik gibi potansiyel tehlikeleri, eğitimin bireyselliği ve eleştirel düşünceyi baskılamasına yol açabilir. Tocqueville’in bu ikili bakış açısı, demokratik eğitimin hem fırsatlar hem de zorluklar barındırdığını gösterir. Bu çalışmada, demokratik toplumlarda eğitimin nasıl daha etkili ve özgürleştirici bir güç haline getirilebileceği eğitim ve politika felsefesi bağlamında tartışılmaktadır. Özellikle yerel yönetimlere katılım, sivil toplum kuruluşları ve liberal sanatlar eğitimi gibi unsurların, bireyselliği ve eleştirel düşünceyi destekleyerek demokratik eğitimi güçlendirebileceği üzerinde durulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Tocqueville, demokrasi, eğitim, eşitlik, özgürlük, bireysellik.
Öz
Tocqueville modern dünyanın sorunları karşısında geleneksel bakışın dışında bir perspektif sunmaktadır. Bu perspektife göre modern dünya yeni politik sorunlarla karşı karşıyadır. Eşitliğin önlenemez yükselişi, bireycilik ve demokratik despotizm Tocqueville’in sözünü ettiği yeni sorunların kökeninde yer almaktadır. Tocqueville’e göre bu sorunlara demokrasinin yeni koşullarına uygun çözümler sunmak gerekir. Demokrasi yeni dünyanın kaçınılmaz gerçekliğidir ancak Tocqueville demokrasinin kontrol edilmediği takdirde yıkıcı sonuçlar ürettiğini gözlemlemektedir. Çalışmamız bu tartışmalardan hareketle hak doktrini etrafında Tocqueville’in politik tasarımını konu edinir. Tocqueville hak dolayımıyla demokrasilerde, despotizm riskini doğurabilecek bireyci yönelimleri sınırlandırarak kolektif bağları inşa etmeye yönelir. Ortaklıkları ve politik katılımı demokrasinin taşıyıcı unsuru olarak gören düşünür, hakları doğal ve bireysel zeminden kolektif ve tarihsel bir düzleme yerleştirmektedir. Haklar böylelikle, yurttaşlık bağlarının güçlenmesine, demokrasinin yerleşik hale gelmesine, bireylerin eşitlik ve özgürlüklerini kolektif olarak savunma gerekliliklerine bağlanarak yeni bir anlam kazanmaktadır. Bu bağlamda Tocqueville’in hak vizyonu, demokratik toplumlardaki bireyci eğilimleri ılımlı hale getirerek bireysel hak ile kolektif hakları aynı düzlemde düşünmeye olanak veren bir konuma yerleşmektedir. Böylelikle politik haklar, demokratik toplumlarda bireyciliğin, atomizasyonun ve hizipçiliğin üretebileceği despotizm tehlikesi karşısında demokratik ruhun gelişimine katkı sağlamaktadır. Çalışmamız bu bağlamda ilk olarak hakların bireyselliği ve kolektifliği dengeleyen işlevini doğa durumu fikri ile karşıtlık içerisinde ele almaktadır. İkinci olarak bu çalışmada Tocqueville’in Hobbes’un Homo Puer Robustus tezine yer verdiği pasajlarda hakların değerine yönelik vurgusu incelenmektedir. Böylece Tocqueville’in önerdiği hak idesinin demokratik toplumlardaki ayırıcı konumu ve değeri tartışılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Hak, bireysel hak, kolektif hak, bireycilik, demokrasi, despotizm.